Kayıtlar

Nisan, 2025 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Bir Gün Perde Kalktığında…

  Hayatın içinde sessiz adımlar atıyoruz. Bazen farkında olmadan, bazen de bilerek. Gökyüzüne bakıyoruz — ve yıldızların sessizliğinde kendimizi arıyoruz. Dünya dönüyor. Milyarlarca yıl önce parlayan yıldızların tozlarıyız. Ne zaman başladık, ne zaman biteceğiz, kimse bilmiyor. Belki de bilmemiz gerekmiyor. Çünkü yaşamak, Her adımda görünmeyen bir iz bırakmaktır: Bir gülüşte, bir soruda, bir susuşta. Evren büyük, sonsuz ve sessiz. Ama bu sessizliğin içinde, Kalbimizin atışı bir cevap gibi çınlıyor: “Ben buradayım.” Ve belki de önemli olan, Sonunda neyi öğrendiğimiz değil, Varlığımızla dünyaya dokunmamızdır. Bir gün perde kalkacak belki. Sırrı öğreneceğiz, ya da sadece sessizliğe karışacağız. Ama bugüne kadar attığımız her adım, Bu sonsuz boşlukta, Bir sessiz iz olarak kalacak. Ve belki de bu, Başlı başına bir cevaptır.

Öfke Sonrası Pişmanlık ve Duygularla Yüzleşmek

Resim
  Öfke… Anlık bir alev gibi. İçimizde birikir, kabarır ve bir noktada patlar. O anda haklı olduğumuzu sanırız. Sözler dökülür, kapılar çarpar, kalpler kırılır. Ama sonra... sessizlik gelir. Ve o sessizlikte, pişmanlıkla baş başa kalırız. Çünkü öfke geçtiğinde geriye sadece yaptıklarımız kalır. Bir sözün ağırlığı, bir bakışın soğukluğu, bir hareketin yankısı... Öfkeye teslim olduğumuz anlarda aslında kendimizden uzaklaşırız. Çünkü öfke, bizi yönetmek isteyen bir öğretmendir. Dersini almazsak, tekrar gelir. Daha gürültülü. Daha yakıcı. Ama eğer bir adım geri çekilip, "Bu öfke bana ne anlatmak istiyor?" diye sorarsak… işte o zaman dönüşüm başlar. Çünkü öfke, aslında bastırılmış bir ihtiyaçtan, görülmemiş bir yaradan, anlaşılmamış bir histen beslenir. Öfkeye uymamak zayıflık değil, bilgeliktir. Kendini tutabilmek, sonra oturup duygularını anlamak… işte asıl güç budur. Ve o pişmanlık hissi? O da bir öğretmendir. “Bir dahaki sefere daha farkında ol” der. Dinlersen, büyürsün. ...

Sessizlikle Uyanmak” “Awakening in Silience”

Bazen dışarısı ne kadar gürültülü olursa olsun, içindeki ses daha derindir. Kimse senin savaşını bilmez. Görünmeyen yaraların, geceleri içten içe kanar. Ama bir gün, o acının içinden yürüyerek geçersin… sessizce. Sometimes, no matter how loud the world gets, the voice inside you is deeper. No one knows your battle. Invisible wounds bleed silently through the night. But one day, you walk through the pain… quietly. İnsan yalnızca kendine dürüst olduğunda uyanır. Başkasının gözünden değil, kendi kalbinden bakabildiğinde. O an başlar içsel uyanış: Ne eksik ne fazla… sadece sen. Kabuğunu kıran da, içindeki sesi duyan da sensin. One only awakens by being honest with themselves. Not through someone else’s eyes, but through their own heart. That’s when inner awakening begins: Nothing more, nothing less… just you. The one who breaks the shell and hears the voice within… is you. İçsel özgürlük kimsenin veremeyeceği bir şeydir. Ne bir sözle gelir, ne bir onayla. Kendi...

Kalabalığın İçinde Sessiz Kalabilmek: Görünmeden Yaşamak Üzerine

  Bazen çok şey bilirsin ama söylemezsin. Görürsün, ama bakıyormuş gibi yapmazsın. Kalabalıkların arasında yürürsün, ama hiç kimse seni gerçekten tanımaz. Ben bu blogu, görünmeden var olmanın mümkün olduğunu kendime ve belki de sana hatırlatmak için açtım. Bu bir kaçış değil. Bu, bilinçli bir mesafe koyma hali. Bu, sadece ihtiyacın kadar görünme, sadece gerektiği kadar konuşma hali. Bu yazılarda ne bağıracağım, ne ispatlayacağım. Sadece sade kalacağım. Ve belki sen de bir yerden kendini bulacaksın bu satırlarda. Burada şunları paylaşacağım: Sessiz ama etkili yaşamanın yolları Modern çağda sadeleşmenin gerçek bedeli ve kazancı Kalabalığın arasında kendini kaybetmeden yaşamak Dijital gürültüden korunmak İçten ve derinden yaşamak üzerine düşünceler Bu yazı sadece bir başlangıç. Belki sesim duyulmaz, belki sadece bir kişi okur. Ama o kişi belki de zaten bendir. Hoş geldin. Sessizliği paylaşalım.